BÖLÜM 1: EĞİTİM ALANINDA YAŞANAN TEMEL DEĞİŞİMLER
1.3 EĞİTİM İŞ PİYASASIYLA DOĞRUDAN BAĞLANTILI OLMALI MIDIR?
Yükseköğretim kurumlarını iş piyasasının acil ihtiyaçlarına sıkı sıkıya bağlamak tehlikeli olabilir. İş piyasasının talepleri, özellikle de bilgi tabanlı toplumlarda o kadar hızla değişiyor ki, gelecekte ne tür çalışma alanlarının, işlerin veya mesleklerin ortaya çıkacağını kesin olarak tahmin etmek olanaklı değil… Örneğin borsa değeri açısından dünyanın en büyük şirketlerinden birinin kampüsün en güzel kızlarına puan vermek için başlatılacağını 20 yıl önce kim tahmin edebilirdi? İşte Facebook böyle başladı.
Dijital çağda gerekli olan beceriler, yalnızca üniversitelerin değil yüksekokulların ve iki yıllık meslek yüksekokullarının amaçlarının da ne olması gerektiğine ilişkin soruları tartışmaya açıyor. Bu eğitim kurumlarının görevi iş gücüne hazır, nitelikli eleman yetiştirmek midir? Yükseköğretimde hızlı büyüme, büyük ölçüde istihdam edilebilir, rekabetçi ve mümkünse hali vakti yerinde bir iş gücü isteyen hükümetler, işverenler ve aileler tarafından yönlendirilmektedir. Aslına bakılırsa, profesyonel eleman yetiştirme geleneği her zaman üniversitelerin gururla sahip olduğu rollerden biri olmuştur.
Diğer yandan sıklıkla 21. yüzyıl becerileri olarak da adlandırılan ‘bilgi toplumunun gerektirdiği beceriler’e odaklanmak, üniversitelerin geçmişte gurur duydukları öğrenme türünü teşvik etmektedir; özellikle de düşünme becerilerini… Aslına bakılırsa bu tür bir iş piyasası içerisinde belirli şirketlerin veya belli bir istihdam sektörünün ihtiyaçlarından ziyade, bireyin kendi öğrenme ihtiyaçlarına hizmet etmek yaşamsal önem taşımaktadır. Bu piyasada varlıklarını sürdürebilmek için, bireylerin esnek ve kolay uyum sağlayabilir olması ve operasyon süreleri giderek kısalan şirketler için olduğu kadar kendileri için de çalışıyor olmaları gerekir. Dolayısıyla asıl sorun eğitimin amacını yeniden belirlemek değil, amacına daha etkili bir şekilde ulaşmasını sağlamak olmalıdır.
Geri bildirim / Hatalar