BÖLÜM 6: EĞİTİMDE TEKNOLOJİ KULLANIMI

6.3 MEDYA MI, TEKNOLOJİ Mİ?

6.3.1. Medya ve teknoloji tanımları

Felsefeciler ve bilim insanları, uzun süredir, medya ve teknolojilerin doğasına ilişkin düşünmektedir. Medya ve teknoloji arasındaki fark aslında oldukça ilgi çekicidir, çünkü günlük dilde bu iki kelimeyi aynı şeyi ifade etmek için kullanma eğilimindeyiz. Örneğin, televizyon için hem medya hem de teknoloji kavramını kullanıyoruz. Peki İnternet bir teknoloji midir yoksa medya mıdır?

Fark eder mi?

Bu kısımda, medya ve teknoloji arasında farklılıklar olduğunu ve özellikle de bunları ne zaman ve nasıl kullanacağımıza dair bir kılavuza ihtiyacımız varsa medya ve teknolojinin birbirinden ayrılması gerektiğini tartışacağım. Bu bağlamda öncelikle şunu söylemek gerekir: Ham teknolojiye çok fazla odaklanıp, teknolojiyi kullandığımız kişisel, sosyal ve kültürel durumlara (özellikle de eğitim alanında) fazla dikkat etmemek oldukça tehlikelidir. ‘Medya’ ve ‘teknoloji’ terimleri, teknolojinin eğitim ve öğretimde kullanılması konusundaki düşünüşler için önümüze farklı yol ve yöntemler sürer.

6.3.1.1 Teknoloji

Teknolojinin ne olduğuna dair sayısız tanım bulmak mümkün… Bununla ilgili olarak en kolayından Vikipedi’ye bakabilirsiniz. Esasen teknolojiye dair tanımlar, teknolojinin bir araç olarak görüldüğü kavramlardan teknoloji kullanan sistemlere kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla;

  • ‘Teknoloji, gerçek yaşamda karşılaşılan sorunları çözmek için kullanılabilen araçlar ve makinelerdir’ basit bir teknoloji tanımıyken,
  • ‘İstenen ürünleri imal etmek, sorunları çözmek, ihtiyaçları karşılamak veya istekleri yerine getirmek amacıyla kaynakların nasıl bir araya getirileceğine ilişkin olarak insanlığın sahip olduğu mevcut bilgi düzeyidir’ karmaşık ve gösterişli bir tanımdır, ki bu tanımda, hak edilmemiş bir kendini beğenmişlik sezerim; nitekim örneğin, teknoloji istekleri yerine getirmenin veya tatmin etmenin tam da tersini yapar çünkü…

Eğitim teknolojisi açısından, teknolojinin daha geniş bir tanımını ele almalıyız. İnternet teknolojisi, yalnızca bir araya getirilen bir grup araçtan çok daha fazlasıdır; bilgisayarların, telekomünikasyonun, yazılımların ve kuralların ya da protokollerin bir araya getirildiği bir sistemdir. Bununla birlikte, ‘insanlığın sahip olduğu mevcut bilgi düzeyi’ tanımından da kaçınmaya çalıştığımı söylemek isterim. Bir tanım yaşamın farklı boyutlarını kapsamaya başlıyorsa, o derece hantal, uygulanması zor ve belirsiz hale geldiğine inanıyorum.

Eğitimde teknolojiyi, öğrenme ve öğretme süreçlerini desteklemede kullanılan araçlar veya nesneler olarak düşünme eğilimindeyim. Dolayısıyla bilgisayarlar, öğrenme yönetim sistemleri gibi yazılımlar veya iletim ya da iletişim ağlarının tümü birer teknolojidir. Basılı kitap bir teknolojidir. Teknolojide araçlar, genellikle, bir teknoloji sistemi olarak çalışmalarına izin veren teknik bağlantılarla birleşir (telefon ağı veya İnternet gibi).

Ancak benim fikrim, teknolojinin veya hatta teknolojik sistemlerin kendi başlarına anlam yaratmadığıdır. Bir şey yapmalarına dair bir komut verilene kadar, devreye sokulana kadar veya bir insan teknolojiyle etkileşime geçene kadar öylece, hareketsiz dururlar. İşte tam bu noktada, medyaya giriş yapacağız.

 


Şekil 6.3.1.1 Orada öyle durma, birşeyler YAP!
Fotoğraf: © Alex Dawson, Flickr, 2006

6.3.1.2 Medya

İngiizce medium kelimesinin çoğulu olan media (medya) da, çok sayıda tanımı olan başka bir kelimedir. Burada, medyanın öğrenme ve öğretmeyle ilişkili iki farklı anlamı olduğundan bahsedeceğim. Bu tanımların her ikisi de, teknolojinin tanımlarından farklıdır.

İngilizce’de ‘medium’ kelimesi Latin kökenlidir ve ortada olmak (medyan veya ortanca) ya da aracı olan veya yorumlayan anlamına gelmektedir. ‘Medium’ kelimesinin çoğulu olan ‘media’ (medya) ise, içerik ve/veya iletişim yaratmaya dair aktif bir eyleme ya da iletişimi alan ve anlayan kişiye ve medium’u taşıyan teknolojilere işaret eder.

Duyulara ve ‘anlam’a bağlantılı medya

Medyayı yorumlamak için, duyularımızı kullanırız; ses ve görüş gibi… Bu bağlamda metni, grafikleri, ses ve videoyu anlam taşıyan fikirlere ve imgelere aracılık eden medya ‘kanalları’ndan bahsedebiliriz. Dolayısıyla, bu anlamda medyayla her etkileşimimiz, gerçekliğin bir yorumudur ve genellikle insanlar tarafından bir müdahalede bulunulmasını gerektirir: metin için yazmak, grafikler için çizmek veya tasarlamak, konuşmak, ses veya video için senaryolaştırmak ya da kaydetmek gerektiği gibi. Medyada iki tür müdahale olduğuna dikkat etmemiz gerekir: enformasyonu yapılandıran ‘yaratıcı’ ve onu yorumlamak zorunda olan ‘alıcı’.

Medya, elbette ki, teknolojiye bağımlıdır ancak teknoloji medyanın ögelerinden yalnızca biridir. Yani İnterneti sadece bir teknolojik sistem olarak düşünebileceğimiz gibi, anlam ve bilgi iletmeye yarayan eşsiz biçimler ve sembol sistemleri içeren bir medya olarak da değerlendirebiliriz. Bu biçimler, sembol sistemleri ve eşsiz özellikler (örneğin Twitter’daki 140 harf sınırlaması gibi) özel olarak oluşturulur ve hem yaratıcılar hem de uç kullanıcılar tarafından doğru şekilde yorumlanmaları gerekir. Yine unutmamamız gerekir ki, özellikle de İnternet için konuşmak gerekirse, insanlar bilgiyi hem yaratan hem de yorumlayan olabilirler.

Bu kapsamda, bilgi işleme (computing)  de bir medya olarak değerlendirilebilir. Burada bilgisayar yerine bilgi işleme terimini kullanmamın nedeni, bilgi işleme bilgisayarları kullanıyor olmasına rağmen, bu kavram içerisinde bir tür müdahale, yapılandırma ve yorumlama bulunmaktadır.

Bir medya olarak bilişim içerisinde animasyonlar, çevrimiçi sosyal ağlar, arama motoru kullanma veya simülasyon tasarlama ve kullanma yer alacaktır. Dolayısıyla Google’ın öncelikli teknolojisi arama motoru olsa da, arama parametrelerini belirleyecek bir uç kullanıcı, bir içerik ve içerik sağlayıcı ile aramaya yardımcı olacak bilgisayar algoritma teknolojilerine ihtiyaç duyduğu için Google’ı bir medya olarak sınıflandırırım. Yani anlamın oluşturulması, iletilmesi ve yorumlanmasının, bir teknolojiyi medyaya çeviren etkenler olduğunu söyleyebiliriz.

Bu yüzden, bilginin temsili açısından baktığımızda, eğitim amaçlı olarak aşağıdaki medyaları düşünebiliriz:

  • Metin
  • Görsel
  • Ses
  • Video
  • Çoklu ve Sosyal Ortamlar

Bu medyaların her birinin içerisinde, kendi alt sistemleri bulunmaktadır. Örneğin;

  • Metin: ders kitapları, romanlar, şiirler
  • Görsel: grafikler, fotoğraflar, çizimler, posterler, duvar yazıları
  • Ses: sesler, konuşmalar
  • Video: televizyon programları, YouTube videoları, ‘konuşan kafalar’
  • Çoklu ve Sosyal Ortamlar: animasyonlar, simülasyonlar, çevrimiçi tartışma forumları, sanal dünyalar.

Bundan başka, bu alt sistemler içerisinde kendine özgü sembol sistemlerinin kullanımıyla iletişimi etkilemek olasıdır. Romanlardaki olay örgüsü ve karakterlerin kullanımı, fotoğrafçılıktaki kompozisyon, seste efekt yaratmak için kullanılan ses modülasyonu, film ve televizyonda kesme ve montaj ve bilişimde kullanıcı arayüzlerinin veya web sayfalarının kullanımı buna birkaç örnektir.

Bu farklı sembol sistemleri ile anlam yorumlama veya anlamlandırma ile ilgili yapılan çalışmalar kendi başına bir çalışma alanına dahildir ve bu çalışma alanına semiyotik (göstergebilim) adı verilir.

Eğitimde sınıf öğretimini bir medya olarak düşünebiliriz. Bu medyada, tahta ve tebeşir ya da bir projeksiyon cihazı ve Powerpoint sunumu gibi teknoloji ve araçlar kullanılır; ancak sınıf öğretiminin asıl kritik bileşeni, eğitmenin belli bir zamanda ve mekanda, gerçek zamanlı olarak sürece dahil olması ve öğrencilerle kurduğu etkileşimdir. Dolayısıyla, çevrimiçi öğretimi de ana teknoloji olarak bilgisayarların, İnternetin (iletişim ağı anlamında) ve bir öğrenme yönetim sisteminin kullanıldığı ancak çevrimiçi öğrenmenin vazgeçilmez bileşeninin kendine özgü bağlamı içerisinde eğitmenler, öğrenciler ve çevrimiçi kaynaklar arasındaki iletişim olduğu farklı bir medya olarak düşünebiliriz.

Eğitsel açıdan baktığımızda, medyanın, bilginin aktarımına ilişkin olarak nötr veya ‘tarafsız’ olmadığını anlamak son derece önemlidir. Medya, anlamın yorumlanmasını, anlamlandırmayı veya anlayışımızı etkilemek için (iyi veya kötü yönde) tasarlanabilir veya kullanılabilir. Dolayısıyla, dijital çağda öğretim yapabilmek için, medyanın nasıl çalıştığına dair biraz bilgi sahibi olmamız gerekir. Özellikle de, medyayı (teknolojiyi değil) öğrenmeyi kolaylaştırmada en iyi şekilde nasıl tasarlayabileceğimizi ve uygulayabileceğimizi bilmemiz gerekmektedir.

Zaman geçtikçe, medya daha da karmaşık hale gelmiştir. ‘Yeni’ medyanın (televizyon gibi), daha ‘eski’ medyanın (ses gibi) bazı bileşenlerini alıp başka bir medyayla (video gibi) birleştirmesi buna güzel bir örnektir. Dijital medya ve İnternet, metin, ses ve video gibi önceden kullanılan medyayı bir araya getirmekte ve animasyon, simülasyon ve etkileşim gibi yeni medya bileşenleriyle birleştirerek kullanmaktadır. Dijital medya bu bileşenlerin çoğunu birleştirdiğinde, ‘zengin medya’ halini almaktadır. Dolayısıyla, İnternetin başlıca avantajlarından biri, anlatımsal metin, grafik, ses, video ve bilişim medyalarının tümünü kapsamasıdır.

Örgüt olarak medya

Medyanın daha geniş olan ikinci anlamı; film ve sinema, televizyon, yayıncılık ve İnternet gibi teknolojiler etrafında düzenlenmiş endüstri veya beşeri faaliyet alanları olarak bilinir. Bu farklı medya içerisinde, bilginin temsil edildiği, düzenlendiği ve iletildiği farklı yol ve yöntemler bulunur.

Söz gelimi televizyonda haber programları, belgeseller, yarışma programları veya spor programları gibi farklı biçimler varken, yayıncılıkta romanlar, gazeteler, çizgi romanlar, biyografiler, vb. bulunmaktadır. Zaman zaman bu biçimler birbirleriyle çakışsalar da, bir medyayı diğerinden ayıran bir takım sembol sistemleri vardır. Örnek verecek olursak, diğer medyadan çok farklı olarak sinemada kesme, karartma, yakın plan çekim vb. teknikler kullanılmaktadır. Medyanın sahip olduğu tüm bu kendine has özellikler, kendi geleneğini beraberinde getirir ve anlamın alınıp yorumlanmasına yardım eder veya yorumlama şeklini değiştirir.

Son olarak, medya örgütlerinin güçlü bir kültürel bağlam içerisinde bulunduğunu belirtmek gerekir. Örneğin Schramm (1972), eğitimcilerle karşılaştırıldığında, yayıncıların ‘kalite’yi değerlendirmede farklı profesyonel ölçütlere ve yöntemlere sahip olduklarını ifade etmiştir. Bu durum, Açık Üniversite için BBC programlarını değerlendirdiğim yıllarda oldukça ilginç deneyimler edinmeme neden olmuştu. Günümüzde bu profesyonel ‘ayrım’ı, teknolojinin öğretimde kullanımına ilişkin değerler ve inançlar açısından, bilgisayar bilimciler ve eğitimciler arasında görmek mümkündür. En basit haliyle düşündüğümüzde, her şey ‘kontrol’de bitmektedir: Teknolojinin öğretim amaçlı kullanımını kimin sorumluluğundadır? Bir KAÇD’nin tasarımı veya animasyon kullanımına ilişkin kararları kim vermelidir?

6.3.2 Medyanın sağladığı kolaylıklar


Şekil 6.3.2 Grafikler, yazılı metinlerde veya formüllerde verilen kavramları farklı bir şekilde resmeder. Aynı şeyi farklı şekillerde anlamak, bizi derin öğrenmeye götürür.
Fotoğraf: © Open University 2013

Farklı medyaların sağladığı farklı kolaylıklar veya farklı eğitsel etkileri olacaktır. Aynı öğretimi farklı bir ortama aynı şekilde aktarırsanız, o ortamın kendine özgü özelliklerini kullanamazsınız. Başka bir deyişle, öğretimi ortama ve yeni medyaya uyarlayarak daha farklı ve sıklıkla da daha başarılı olabilirsiniz. Böylece öğrenciler daha derin ve daha etkili bir şekilde öğreneceklerdir. Eğitsel medya alanında araştırmacı olarak çalıştığım dönemden bir örnekle açıklayalım.

1969 senesinde, İngiltere Açık Üniversite’sine araştırma görevlisi olarak atanmıştım. Üniversitenin kuruluşuna ilişkin kraliyet imtiyaznamesinin çıktığı yıldı. Üniversitede görevlendirilen 20. kişiydim. İşim çok basitti: BBC ile işbirliği içerisinde düşük maliyetli, kredisiz uzaktan eğitim programları yayımlayan Ulusal Yayım Kurumu (National Extension College-NEC) tarafından verilen pilot programları araştırmak. NEC, basılı materyaller ile radyo ve TV yayınlarının bir karışımından oluşan bütünleşik çokluortam ders türlerini modelliyordu. Bu dersler, faaliyete geçtiğinde Açık Üniversite tarafından verilecekti.

Çalışma arkadaşımla birlikte, NEC’ten ders alan öğrencilere her hafta postayla anket gönderiyorduk. Önceden kodlanmış yanıtların yanı sıra açık uçlu soruların da yer aldığı ankette, öğrencilere derslerin basılı ve yayınlanan bileşenlerine yönelik sorular soruluyordu. Çokluortam uzaktan eğitim derslerini tasarlarken nelerin çalışıp nelerin çalışmadığını bulma gayretindeydik.

Anketleri analiz etmeye başladığımda, özellikle de radyo ve televizyon yayınlarıyla ilgili olarak açık uçlu sorulara verilen yanıtlar beni hayrete düşürmüştü. Dersin basılı bileşenlerine verilen yanıtlar ‘serinkanlı’, akılcı, sakin, eleştirel ve yapıcı iken, radyo ve TV yayınlarına verilen yanıtlar ‘ateşli’, duygusal, fazlasıyla destekleyici veya fazlasıyla eleştirel, hatta düşmanca ve nadiren de yapıcıydı. Anlayamadığımız bir şeyler oluyordu.

Farklı medya türlerinin öğrencileri farklı yönde etkilediğini hemen fark etmiştik, ancak medyanın ne anlamda ve neden farklı olduğunu keşfetmemiz çok daha fazla zaman almıştı. Açık Üniversite’nin Görsel-İşitsel Medya Araştırma Grubu olarak keşfettiğimiz bulgulardan bazıları şöyleydi (Bates, 1985):

  • Her biri program yaptıkları alanda diplomaya sahip olan BBC yapımcıları, bilgi konusunda birlikte çalıştıkları akademisyenlerden farklı düşünüyorlardı. Özellikle de, konu alanıyla ilgili daha görsel ve daha somut düşünme eğilimindeydiler. Dolayısıyla, ders kitaplarındaki kavramların veya ilkelerin somut örneklerini, ilkelerin uygulanmasını veya akademik kavramların gerçek dünyada nasıl işlediğini gösteren programlar yaptılar. Akademik öğrenme, soyutlama ve üst düzey düşünme düzeyleri ile ilgilidir. Bununla birlikte soyut kavramlar, somut veya görgül deneyimlerle ilişkilendirildiğinde daha iyi anlaşılır. Bunun bir nedeni de, soyut kavramların sıklıkla bu deneyimler sonucunda elde edilmiş olmasıdır. Televizyon programları, öğrenenlerin soyut ve somut kavramlar arasında bir ileri bir geri gidip gelmesini sağlamıştır. Bu oldukça iyi tasarlanmış bir yöntem olsa da, çok sayıda öğrenciye yardımcı olmasına rağmen öğrencilerin tümü için işe yaradığı söylenemez.
  • Öğrenciler, özellikle TV programlarına çok farklı yanıtlar vermişlerdi. Bazıları programları çok sevmişti, bazıları nefret etmişti, küçük bir kesim de programlara karşı kayıtsızdı. TV programlarından nefret edenler programların didaktik olmasını ve basılı metinlerde olanları tekrar edip pekiştirmesini istiyorlardı. İlginçtir ki, TV programlarından nefret eden öğrencilerin sınavlardan aldıkları notlar düşüktü ve bitirme sınavını geçemiyorlardı. TV programlarını seven öğrenciler, daha yüksek notlar alıyorlardı. Bu öğrenciler programların metinlerdeki ilkeleri nasıl görselleştirdiğini görebiliyorlardı. Programlar da, öğrencilerin derste anlatılan konularla ilgili daha esnek veya eleştirel düşünebilmelerini sağlıyordu. Bu konudaki tek istisna, sınırdaki öğrencilerin de TV programlarını faydalı bulduğu matematik dersiydi.
  • BBC yapımcıları, programlarında konuşan kafaları veya ders anlatımlarını çok fazla kullanmıyorlardı. Radyo ve daha sonraları ses kasetlerinin ortaya çıkmasıyla, bazı yapımcılar ve akademisyenler metinlere ses ögesini de eklemişlerdi. Örneğin matematik dersi için, basılı materyallerde yer alan denklemler veya formüllerle ilgili anlatım yapan radyo programları veya ses kasetleri kullanılıyordu (TV’deki Khan Academy dersleri gibi).
  • Üst düzey öğrenmenin geliştirilmesi için radyo ve televizyonun kullanılması, öğretilebilecek bir beceridir. İlk sene açılan sosyal bilimler (D100) dersinde, programların büyük çoğunluğu tipik BBC belgeseli tarzında yapılmıştı. Programlarda yayınları akademik metinlerle ilişkilendiren kapsamlı yayın notları kullanılmış olsa da, çoğu öğrenci bu programları takip ederken zorlanıyordu. Beş yıl sonra ders tekrar tasarlandığında, tüm programlarda sunucu olarak seçkin bir akademisyen olan Stuart Hall kullanılmıştı. İlk birkaç program ders anlatımlarına benzemişti, ancak her programda Stuart Hall giderek daha fazla sayıda kısa videolar kullanmaya başlamış ve öğrencilerin bu videoları çözümlemelerine yardım etmişti. Dersin sonunda, programlar hemen hemen tamamen belgesel biçimindeydi. Öğrenciler bu  yeniden tasarlanmış programları çok daha olumlu değerlendirmişler ve hatta ödevlerinde ve sınavlarda TV programlarından örnekler kullanmaya başlamışlardı.

6.3.3 Bu bulgular neden önemli?

Zamanında (ve sonrasında da yıllarca) Richard Clark (1983) gibi araştırmacılar, ‘uygun’ şekilde gerçekleştirilmiş bilimsel çalışmaların farklı medyaların kullanımı arasında anlamlı bir farka yol açmadığını iddia etmiş, özellikle de sınıf öğretimi ile televizyon veya radyo ya da uydu gibi farklı medyaların kullanımı arasında fark olmadığını söylemişlerdir. Bugün bile, çevrimiçi öğrenmeye ilişkin olarak benzer sonuçlar elde etmekteyiz (örneğin Means vd., 2010).

Gelgelelim bunun nedeni, böyle karşılaştırmalı çalışmalar için kullanılan araştırma yöntemine göre karşılaştırılan iki koşulun kullanılan medya hariç aynı olması gerektiğidir. Bunlara bazen eşleştirilmiş karşılaştırma bazen de yarı-deneysel çalışma adı verilir. Karşılaştırmanın bilimsel olarak kesin olabilmesi için, örneğin sınıfta ders anlatımını kullanıyorsanız televizyonda da ders anlatımını kullanıp karşılaştırmanız gerekir. Eğer bunun yerine belgesel gibi farklı bir televizyon biçimini kullanıyorsanız, iki benzer şeyi karşılaştırmıyorsunuz demektir. Eğer karşılaştırmaya temel olarak sınıfı alıyorsanız, televizyonun sağladığı tüm kolaylıklardan sıyrılıp öyle karşılaştırmanız gerekir. Doğrusunu söylemek gerekirse, Clark iki koşul arasında öğrenmede farklılıklar bulunduğunu ve bulunan farklılıkların sınıf harici ortamda farklı bir pedagoji kullanılmasından kaynaklandığını ifade etmişti.

Buradaki kritik nokta, farklı medya türlerinin öğrencilerin farklı yollarla öğrenmesini ve farklı öğrenme çıktıları elde edilmesini desteklemede kullanılabilecek olmasıdır. Clark gibi araştırmacılar, bir anlamda haklıydılar: kullanılan öğretim yöntemleri önemlidir, ancak farklı medya türleri farklı öğrenme yöntemlerini kolaylıkla destekleyebilir. Yukarıda verdiğimiz örnekte, belgesel formatında bir TV programı öğrencilerin analiz becerileri ile kuramsal yapıların uygulanmasını ve tanınmasını geliştirmeyi amaçlarken, sınıf ortamında bir ders anlatımı öğrencilerin kuramsal yapıları anlamaları ve doğru olarak hatırlamaları üzerine odaklanmaktadır. Dolayısıyla, televizyon programının sınıfta ders anlatımı için kullanılan değerlendirme yöntemleriyle değerlendirilmesi, TV programının sahip olduğu potansiyel değerin adil olmayan bir şekilde ölçülmesine neden olmaktadır. Bu örnek üzerinden devam edersek, belki iki yöntemi birden kullanmak daha doğru olacaktır: nasıl anlayacağını öğretmek için didaktik öğretim ve anladığını uygulamak için belgesel yaklaşımı. Bir televizyon programının ikisini de yapabileceğini, ancak sınıftaki ders anlatımının yalnızca didaktik öğretim yapabileceğini unutmayalım.

Belki bundan daha da önemlisi, birden fazla medya türünün tek bir medyadan daha iyi olduğu fikridir. Bu, farklı tercihlere sahip öğrencilerin öğrenmeyi daha rahat içselleştirmelerine ve öğretilecek konunun farklı medya türleri kullanılarak farklı yöntemlerle öğretilmesine olanak sağlamaktadır. Böylece, daha derin öğrenme veya içeriği kullanarak daha çeşitli becerilere ulaşmak mümkün olacaktır. Diğer taraftan bu yaklaşım, maliyetleri ciddi şekilde artıracaktır.

6.3.3.1 Bu bulguları, çevrimiçi öğrenmeye nasıl uygulayabiliriz?

Çevrimiçi öğrenme, farklı medya türlerini bir araya getirebilir: metin, grafik, ses, video, animasyon, simülasyon… Her medya türünün İnternet üzerinde sağladığı kolaylıkları ve avantajları daha iyi anlayıp, bu türleri farklı ancak bütünleşik bir şekilde kullanabilmeliyiz. Böylece derinlemesine anlamayı geliştirebilir, daha geniş bir yelpazedeki öğrenme çıktılarına ve becerilere erişebiliriz. Farklı medya türlerinin kullanımı, aynı zamanda, öğrenmenin daha da bireyselleştirilmesine katkı sağlayarak farklı öğrenme stilleri ve ihtiyaçlarına sahip bireylere daha uygun öğrenme olanakları sağlar. Hepsinden öte, sınıf öğretimini olduğu gibi farklı medya türlerine taşımayı bırakıp, çevrimiçi öğrenme tasarımına başlayalım ki sahip olduğu tüm potansiyelden faydalanabilelim.

6.3.3.2 Eğitim üzerindeki etkileri

Öğrenme ve öğretme için kullanabileceğimiz uygun teknolojilerin seçiminde, yalnızca o teknolojinin teknik özelliklerine, içinde bulunduğu teknoloji sistemine ve hatta eğitmen olarak sağlayacağına inandığımız eğitsel faydalarına bakmamalıyız. Biçimleri, sembol sistemleri ve kültürel değerleri açısından farklı medya türlerinin kendilerine özgü özelliklerini de incelemeliyiz. Bu özellikler, medya veya teknolojinin sağladığı kolaylıklar veya avantajlar olarak isimlendirilmektedir.

Medya kavramı, ‘teknoloji’ kavramından daha ‘yumuşak’ ve daha ‘zengin’dir. Yoruma daha çok açıktır ve tanımlanması çok daha güçtür. Ancak ‘medya’ faydalı bir kavramdır. İçerisinde yüz yüze iletişimi de barındırır ve teknolojinin kendi başına anlam transferine yol açmadığını kabul eder.

Yeni teknolojiler geliştikçe ve medya sistemleri ile bütünleştirildikçe, eski biçim ve yaklaşımlar da yeni medyaya doğru taşınır. Eğitim, bu anlamda bir istisna değildir. Ders anlatımlarının kayda alınması veya sınıflarda yanıt sistemlerinin kullanılmasında olduğu gibi yeni teknolojileri eski biçimler içerisine ‘yerleştirir’ ya da öğrenme yönetim sistemlerini kullanarak yaptığımız gibi sanal ortamda sınıf yaratmaya çalışırız. Gel gör ki, bir medya olarak İnternetin kendine has özelliklerinden faydalanan yeni biçimler, sembol sistemleri ve örgütsel yapılar yavaş yavaş keşfedilmeye başlanmıştır. Bu eşsiz özellikleri şu anda görmek kolay olmayabilir. Bununla birlikte e-portfolyolar, mobil öğrenme, animasyonlar veya simülasyonlar gibi açık eğitim kaynakları ve geniş çevrimiçi sosyal gruplardaki kendi kendine öğrenme ve benzerleri, İnternetin bize sağladığı kendine has özellikleri yavaş yavaş geliştirdiğimizi gösteren etkili örneklerdir.

Daha da önemlisi, medya kullanırken anlam oluşturmak ve yorumlamak gerektiği göz önüne alındığında, en azından bilgisayarlar semantiği, değer sistemlerini ve örgütsel özellikleri tanıma, anlama ve uygulama kapasitesine sahip olana kadar, eğitim sürecinde bilgisayarları insanların yerine geçecek şekilde kullanmak çok ciddi bir hata olacaktır. Ancak, bir eğitim ortamı olarak İnternetin etkinliğini veya uygunluğunu değerlendirirken yalnızca sınıf öğretiminin sembol sistemlerine, kültürel değerlerine ve örgütsel yapılarına güvenmek de aynı derecede ciddi bir hatadır.

Dolayısıyla doğru medya türünü seçmek istiyorsak, farklı medya türlerinin öğretim açısından güçlü ve zayıf yönlerini daha iyi anlayabilmemiz gerekir. Bununla birlikte, öğrenmeyi etkileyen farklı bağlamsal faktörlerin çeşitliliği göz önüne alındığında, medya ve teknoloji seçimi sonsuz ve karmaşık bir hal almaktadır. İşte bu çeşitlilik nedeniyle, bu alanda etkin olarak karar verebilmek için yapılan basit algoritmalar veya karar ağaçları pek işe yaramamıştır. Yine de, İnternet-bağımlı bir toplumda farklı medya türlerinin en iyi nasıl kullanılabileceğini tespit etmede kullanılabilecek bazı kılavuz ilkeler bulunmaktadır. Böyle kılavuz ilkeleri geliştirmek için, metin, ses, video ve bilişimin kendilerine özgü eğitsel özelliklerini ve sağladıkları kolaylıkları incelememiz gerekir. İlerleyen kısımda bunu yapacağız.

Etkinlik 6.3 Medya mı teknoloji mi?

  1. Medya ve teknoloji arasındaki ayrımı faydalı buluyor musunuz? Eğer buluyorsanız, aşağıdakileri medya mı yoksa teknoloji olarak mı sınıflandırırsınız?
    • gazete
    • matbaa
    • televizyon programı
    • Netflix
    • sınıf
    • KAÇD
    • tartışma forumu
  2. Farklı medya türleriyle temsil edildiğinde bilginin farklılaştığını düşünüyor musunuz? Örneğin, matematiksel bir fonksiyonu anlatan bir animasyon, aynı fonksiyonun yazılı veya basılı gösteriminden daha farklı bir şeyi mi temsil eder? Hangisi daha ‘matematiksel’dir: Formül mü animasyon mu?
  3. Eğitsel bir perspektiften baktığınızda, size göre İnterneti kendine özgü ve eşsiz yapan nedir? Yoksa, yapılan eski bir şarabın yeni şişede sunulmasından farklı değil midir?
  4. Metin ve yazıların arkasında yayıncılar, sesin arkasında radyo istasyonları, videonun arkasında ise hem televizyon şirketleri hem de Youtube var. İnternetin arkasında da benzer bir örgüt olduğunu düşünüyor musunuz yoksa İnternet yayıncılık, radyo veya televizyon gibi bir medya türü değil mi?

Ek Okumalar

Bates, A. (1985) Broadcasting in Education: An Evaluation London: Constables.

Bates, A. (2012) Pedagogical roles for video in online learning, Online Learning and Distance Education Resources.

Clark, R. (1983) ‘Reconsidering research on learning from media’ Review of Educational Research, Vol. 53, pp.445-459.

Kozma, R. (1994) ‘Will Media Influence Learning? Reframing the Debate’, Educational Technology Research and Development, Vol. 42, No. 2, pp. 7-19.

Means, B. et al. (2009) Evaluation of Evidence-Based Practices in Online Learning: AMeta-Analysis and Review of Online Learning Studies Washington, DC: US Department of Education.

Russell, T. L. (1999) The No Significant Difference Phenomenon Raleigh, NC: North Carolina State University, Office of Instructional Telecommunication.

Schramm, W. (1972) Quality in Instructional Television Honolulu HA: University Press of Hawaii.

Medya ve teknoloji tanımları ve aralarındaki farklılıklar ile ilgili daha derinlemesine inceleme yapmak istiyorsanız, aşağıdaki kaynakları okuyabilirsiniz:

Bates, A. (2011) Marshall McLuhan and his relevance to teaching with technology, Online learning and distance education resources, July 20.

Guhlin, M. (2011) Education Experiment Ends, Around the Corner – MGuhlin.org, September 22 LinkedIn: Media and Learning Discussion Group.

Salomon, G. (1979) Interaction of Media, Cognition and Learning San Francisco: Jossey Bass.

Lisans

 Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisans için ikon

Dijital Çağda Öğretim Copyright © by A.W. (Tony) Bates is licensed under a Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisans, except where otherwise noted.

Bu Kitabı Paylaş

Geri bildirim / Hatalar

Yorumlar kapalıdır.