BÖLÜM 12: DİJİTAL ÇAĞDA ÖĞRETMEN DESTEĞİ
12.4 ÇALIŞMA KOŞULLARI
Günümüzün çalışma koşullarında meydana gelen değişiklikler, öğretmenlerin ve öğretim elemanlarının dijital çağın gerektirdiği türde öğretim yapma becerilerini etkileyecek bir yapı haline gelmiştir.
12.4.1 Sınıf mevcudu
Çalışma koşullarının en göz önüne olanı sınıf mevcududur. Bazı ölçek ekonomilerinin eğitim amaçlı teknoloji kullanımı sayesinde yönetilebilir olmasına (örneğin bkz. Bates, 2013) ve öğretmen başına kaç öğrenci düşmesi gerektiğine ilişkin sihirli bir sayı olmamasına rağmen, daha önceki bölümlerde öğretmenin bulunuşluğu ve öğretmenle öğrenciler arasındaki etkileşimin dijital çağda gerek duyulan bilgi ve becerilerin geliştirilmesi için kritik unsurlar olduğundan bahsetmiştik.
Teknoloji içeriğin aktarımında öğretmene olan ihtiyacı doldurma özelliğine sahip olsa da, içeriğin derinlemesine anlaşılması ve becerilerin gelişimi açısından öğretmen ile öğrencileri arasında sürekli ve düzenli iletişim olması zorunluluğu öğretmen başına düşen öğrenci sayısının bir sınırı olması gerektiğini bize hatırlatıyor. Bu sınırın üstüne çıkıldığında, öğretim en azından edinilmesi gereken bilgi ve beceriler açısından giderek etkisiz hale gelmeye başlıyor (Carey & Trick, 2013).
Sınıf mevcuduyla ilgili sorunları, daha çok, üniversitelerde ve iki yıllık meslek yüksekokullarında görüyoruz. Peki, öğretmen-öğrenci oranlarını yönetilebilir düzeyde tutmak için ne yapılabilir? Kurumlar, bu sorunla başa çıkabilmek için farklı yaklaşımlar izlemektedir.
12.4.2 Sözleşmeli öğretim elemanları ve öğretim görevlileri
Kuzey Amerika’daki üniversitelerin son 20 yıl içerisinde geçirdiği en büyük değişimlerden biri, üniversitelerde görev yapan sözleşmeli öğretim üyelerinin sayısındaki artış olmuştur. Örneğin 2002-2012 yılları arasında Kanada’da lisans öğrencilerinin sayısındaki 400 binin üzerindeki artışa rağmen, üniversitelerdeki kadrolu öğretim üyesi sayısında benzer oranda bir gelişme olmamıştır. 1980’lerden 2006 yılına kadar öğretim elemanlarının sayısı iki katına çıktıysa da, kadrolu öğretim üyelerinin sayısında yüzde 10’luk bir düşüş yaşanmıştır (Chiose, 2015). Üniversitelerin ve diğer yüksek öğretim kurumlarının 2008 ekonomik krizinden ciddi şekilde etkilendiği ABD’de durum çok daha vahimdir.
Kanada’nın önde gelen gazetelerinden Globe and Mail’de yayımlanan makalesinde Simona Chiose (2015) şöyle demiştir:
Kanada’daki üniversiteler, zamanlarının üçte birinden fazlasını araştırmayla geçiren kadrolu öğretim üyeleriyle eğitim vermeye artık güçlerinin yetmediğini ifade etmektedir. Bunun yerine, birçok üniversite öğretim elemanı ve öğretim görevlisi istihdam ederek eğitim-öğretimi daha makul bir maliyetle devam ettirmeye karar vermiştir.
Sözleşmeli olarak istihdam edilen öğretim elemanları ya alanlarında doktora derecesine ya da daha mesleki konular için güçlü bir iş deneyimine sahiptir. Kanada’da sözleşmeli öğretim elemanlarını temsil eden sendika (CUPE), aynı pozisyon için her sene tekrar başvuru yapmak zorunda olan ‘yıllık’ sözleşmeli öğretim elemanlarının bir yıldan fazla süreyle sözleşme yapabilmesi için çalışmaktadır. Sendikanın yapmaya çalıştığı, üniversitelerin kadrolu olmayan ‘yıllık’ sözleşmeli öğretim elemanlarına öncelik vermesi ve her şeyden önce iş güvencesi sağlamasıdır.
Bununla birlikte son yıllarda karşımıza çıkan endişe verici diğer bir gelişme ise, lisansüstü eğitimlerine devam eden öğrencilerin özellikle üniversitenin birinci ve ikinci senesinde 200’ün öğrencinin kaydolduğu sınıflarda ‘asistan’ olarak ders vermeye başlaması olmuştur. Bu model, özellikle de çevrimiçi ve yüz yüze unsurların birlikte kullanıldığı harmanlanmış öğretime kayan eğitim kurumlarında tercih edilmeye başlanmıştır. Bilhassa kalabalık sınıfların harmanlanmış sınıflara dönüştürüldüğü bu kurumlarda, dersin öğretim üyesi ve asistanla birlikte bile eğitmen başına düşen öğrenci sayısı 100’ü geçebilmektedir. Asistanlara genellikle çevrimiçi öğretime ilişkin bir eğitim verilmemekle birlikte, hepsi olmasa da birçok kurumda yüz yüze öğretim yapmaya ilişkin bir tür eğitim olanağı sağlanmaktadır.
Tamamen çevrimiçi derslerde ise, daha farklı bir model kullanılmaktadır. Bu modelde, öğretmen:öğrenci oranının lisans dersleri için 40’ın altında, lisansüstü dersleri içinse 30’un altında olması hedeflenmektedir. Öğrenci sayısına göre öğretim elemanı ihtiyacı, kısmi zamanlı misafir öğretim elemanları veya sözleşmeli öğretim üyeleri istihdam etmek suretiyle karşılanmaktadır. Misafir öğretim elemanları veya öğretim üyeleri, çevrimiçi öğretimle ilgili beklentilerin ortaya konduğu kısa bir başlangıç eğitimi almaktadır. Misafir öğretim elemanlarının veya öğretim üyelerinin bu eğitime ayırdığı zaman için de ödeme yapılmasına rağmen, bu eğitmenlerin sorumlu olacağı ilave öğrencilerden alınan öğrenim ücretleri eğitmenlere ödenen miktarı rahatlıkla karşılamaktadır (Bates & Poole, 2003).
Elbette ki bunun asıl sebebi, bu tür çevrimiçi ders ve programların çoğunlukla üst düzey lisans öğrencilerine veya lisansüstü öğrencilere yönelik olmasıdır. Artık günümüzde çevrimiçi dersler genellikle birinci ve ikinci sınıf öğrencilerini hedeflemeye başladığından, ‘iyi uygulama’ örneği olan çevrimiçi derslerle aynı kalitede olmayabilecek yeni modeller geliştirilmektedir.
Aşağıda da örnekleri verilen birçok nedenden dolayı oldukça güç bir işten bahsettiğimizi söyleyebilirim:
- hem kalabalık yüz yüze sınıflarla hem de çevrimiçi sınıflarla çalışan sistemlerdeki uygulamalar yalnızca ders verme biçimine göre değil kurumdan kuruma da değişiklik göstermekte olduğundan bu modellerle ilgili genellemeler yapmak oldukça tehlikeli olabilir;
- derslerde asistan veya kısmi zamanlı, sözleşmeli öğretim elemanı görevlendirmeye ilişkin kararlar, pedagojik kaygılardan çok maddi kaygılar dikkate alınarak verilmektedir;
- asistan ve misafir öğretim elemanı görevlendirmelerinde para ve pedagojiye ek olarak uluslararası ve lisansüstü öğrencilere maddi destek sağlama isteği, eğitim-öğretimde çıraklık düşüncesi ve üniversitede öğretim ve araştırmaya yönelik bir kariyer isteyen doktora mezunlarının istihdamında arz ve talep dengeleri gibi faktörler de etkili olmaktadır;
- ne çevrimiçi öğrenmede ne de harmanlanmış öğrenmede öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı için bir altın oran yoktur. Çoğunlukla sayısal olan bölümlerde ve FeTeMM disiplinlerinde, kuramsal konular için otomatik puanlama ve geri bildirimle kaliteyi düşürmeden daha yüksek oranlarda devam etmek mümkün olsa bile uygulamalı konularda ekipman paylaşımı ve öğrencilerin izlenmesi açısından çok daha düşük bir orana ihtiyaç duyulacaktır;
- KAÇD’ler, öğretim üyelerinin öğrencilere sağladığı desteği ortadan kaldırmak suretiyle, çevrimiçi olarak verilen kredili derslere devam eden öğrenci sayılarının bile artırılabileceği izlenimini vermektedir; ki, bu oldukça yanlış bir izlenimdir.
Tüm bunlara rağmen, çevrimiçi ve harmanlanmış dersler için asistanlara bel bağlamanın, hem öğrenciler hem de genel olarak çevrimiçi öğrenme için üç olumsuz sonucu olacaktır:
- asistanların çevrimiçi öğretme konusunda eğitimli ve deneyimli olmamaları nedeniyle, çevrimiçi veya harmanlanmış derslerin pedagojisi de kalabalık yüz yüze sınıflardaki gibi daha çok bilgi aktarımı şeklinde olacaktır;
- öğrencileri çevrimiçi çalışmayla ilgili destek alamadıkça, özellikle de birinci ve ikinci sınıflarda çevrimiçi veya harmanlanmış derslerdeki öğrenci memnuniyeti azalacak ve dersi bırakan öğrencilerin sayısı artacak ve gerek öğrenciler gerekse öğretim üyeleri çevrimiçi veya harmanlanmış öğrenmenin sınıfta öğrenmeden daha kalitesiz olduğunu iddia edeceklerdir;
- öğretim üyeleri (ve bağlı oldukları sendikalar) çevrimiçi ve harmanlanmış öğrenmenin üniversite yönetimleri tarafından masrafları kısmak ve zaman içerisinde öğretim elemanı istihdamını azaltmak amacıyla kullanılan bir araç olduğunu düşünecek ve engellemeye çalışacaktır.
Pekala asistanlar yüz yüze derslerde öğrencilere sağladıkları desteği neden çevrimiçi derslerde veremesin ki? Öncelikle, büyük ölçüde birinci sınıflara yeterli desteği verdikleri de tartışılır; ancak tartışmanın ön planda olduğu, hem öğretim elemanı hem de öğrencilerin nitel yargılarda bulunması ve karar alması gereken, bilginin geliştirilip yapılandırılmasının önemli olduğu veya diğer bir deyişle öğrenmenin bilginin aktarımı ve tekrar edilmesinden çok daha fazlasını gerektiren ve dolayısıyla öğrencilerin konu alanına hakim bir öğretim elemanıyla etkileşimde olması gereken konu alanlarındaki çevrimiçi derslerde öğrenci desteği hayati önem taşımaktadır. Dolayısıyla, her zaman istisnai durumlar olacaksa da, çevrimiçi ve harmanlanmış dersler için asistanlar yerine misafir öğretim elemanlarını istihdam etmek için birçok iyi sebebimiz olduğunu söyleyebilirim.
12.4.3 Odadaki fil
Tüm bunlara rağmen, misafir öğretim elemanları ve öğretim asistanlarının kullanılması ile ilgili tartışmalar çok daha önemli bir konuyu maskelemektedir. Birinci ve ikinci senelerde sınıfların çok kalabalık olmasına yol açan ve kimsenin konuşmak istemediği iki dikkate değer husus vardır:
- Birinci ve ikinci sınıflardaki öğrencilerin yeterli öğretim kaynağına sahip olmaması, kıdemli öğretim üyelerinin üst sınıflara yoğunlaşması ve üst sınıflardaki öğrenci sayısını belli bir sınırda tutmak istemesi nedeniyle , birinci ve ikinci sınıflardaki öğrenciler ciddi sıkıntı yaşamaktadır.
- Öğretimden elde edilen ücret, araştırma çalışmalarına kaynak olmaktadır. Öğretim elemanları öğretime daha fazla zaman ayırıp daha az araştırma yaparsa, öğretim yapmaya ayrılacak öğretim elemanı sayısı da artacaktır. Deneyimli ve kıdemli öğretim üyelerinin ders yükü genellikle oldukça hafiftir ve yukarıda da bahsettiğim gibi az öğrencili üst sınıflara yöneliktir. Ontario Yükseköğretim Kalite Konseyi’nin bir raporunda (Jonker & Hicks, 2014), araştırma konusunda ‘ağır hareket eden’ profesörler ders verdikleri süreyi ikiye katlasalar, tüm eyalette ilave 1.500 öğretim üyesi istihdam etmeye eşdeğer bir kaynak elde edilmiş olunacağı ifade edilmektedir. Bu da, orta ölçekli bir üniversitenin neredeyse tüm akademik kadrosu demektir.
12.4.4 Öğretim elemanlarının artan çeşitliliği
Öğrencilerin artan çeşitliliğinin eğitim ve öğretim üzerindeki etkilerini bol bol konuştuk. Buna, öğretim elemanlarının artan çeşitliliğini de eklemeliyiz:
- son derece yüksek akademik niteliklere sahip olan, ancak öğretim konusunda eğitim almamış veya az eğitimli olan araştırma odaklı, kadrolu öğretim üyeleri;
- son derece yüksek akademik niteliklere sahip olan, ancak öğretim alanında mesleki gelişim şansı olmayan misafir öğretim üyeleri;
- akademik nitelikleri orta düzeyde olan ve öğretim konusunda eğitim almamış veya az eğitimli olan öğretim asistanları;
- öğretim konusunda az da olsa eğitim almış olan, çalışma deneyimli okutmanlar ve öğretim görevlileri;
- genel öğretim yöntemleri konusunda iyi eğitimli olan ancak dijital çağda öğretim konusunda çok azının eğitimli olduğu öğretmenler.
Öğretmenlerin ve öğretim elemanlarının bu artan çeşitliliğinin önemi ve ardında yatan nedenler, bu kitabın kapsamı dışındadır. Bununla birlikte bir çeşit iş güvenliği olmadan, yeni teknolojiler ve öğretim yöntemleri konularında eğitim almaya teşvik etmek veya fırsat sağlamak son derece güçtür.
Kaynakça
Bates, A. and Poole, G. (2003) Effective Teaching with Technology in Higher Education: Foundations for Success San Francisco: Jossey-Bass
Bates, T. (2103) Productivity and online learning redux, Online Learning and Distance Education Resources, December 23
Carey, T., & Trick, D. (2013). How Online Learning Affects Productivity, Cost and Quality in Higher Education: An Environmental Scan and Review of the Literature. Toronto: Higher Education Quality Council of Ontario
Jonker, L. and Hicks, M. (2014) Teaching Loads and Research Outputs of Ontario University Faculty: Implications for Productivity and Differentiation Toronto: Higher Education Quality Council of Ontario
Geri bildirim / Hatalar