Senaryo A: Bir profesörün değişime bakışı

Kampüsteki kafeteryada aşağıdaki konuşmaya kulak misafiri oldum:

 

– Hey Frank, mutsuz görünüyorsun.

– İnanılmaz sinirliyim.  Dün Dekan arayıp Fakültedeki tüm hocaları toplantıya çağırdı. Üniversitenin yeni akademik planını ve Fakülte’deki tüm bölümler için ne anlama geldiğini konuşacakmışız. Daha önce de benzer toplantılar yapılmıştı, hatta birkaç tanesine ben de katılmıştım.  Üniversitenin yeni çağa ayak uydurması gerektiği, nasıl öğrettiğimizi değiştirmemiz gerektiği gibi  bir sürü zırva işte… Ama bu toplantıların hiç biri benim derslerimi doğrudan etkilememişti. Bölümün kapatılması gibi bir tehlike falan da yoktu. Beni tek etkileyen şey, sınıflarımın daha da kalabalık olacağıydı ve elimizdeki mevcut kaynaklarla daha fazlasını yapmamız gerektiği gibi standart ifadeler kullanılmıştı. Yaptığım araştırma çalışmaları da iyi gidiyor, dolayısıyla araştırma yükünün artması gibi birşey de söz konusu değildi. Ben de, soınra çok ilgilenmedim açıkçası; defalarca başıma geldi böyle şeyler… 

Ama dün dekan konuşmaya başlayınca bir sorun olduğunu hissettim. Bölümün eğitim-öğretim açısından daha ‘esnek’ olması gerektiğiyle başladı… Bu da ne demek şimdi? Derse yoga yaparak mı başlayalım? Sonra ‘öğrenme çıktılarının açık ve net olarak belirlenmesi’ ve ‘kişiselleştirilmiş öğrenme’ gibi şeylerden bahsetmeye geçti. Ne kadar aptalca! Öğrendiğini içselleştirmezsen öğrenmenin gerçekleşmeyeceğini herkes biliyor. Ayrıca benim derslerim sürekli değişiyor; öğrenme çıktılarını dersin başında belirlesem bile, dönemin sonuna geldiğimizde muhtemelen değişmiş olacaklar. 

Ama asıl bombayı sonra patlattı. İşte o zaman, işlerin zorlaşacağını anladım: ‘Önümüzdeki beş sene içerisinde tüm derslerin en az %50’sinin harmanlanmış veya karma öğretim yöntemiyle verilmesini istiyoruz.’ Tamam, bunu da herhalde yapabilirim diye düşündüm; zira zaten derslerimin tümünde öğrenme yönetim sistemini kullanıyorum. Sonrasında, bunun aynı içeriği farklı derslerle vermek anlamına geldiğini ve derslerin bir çoğunun kapatılabileceğini söyleyince gerçekten endişelenmeye başladım.  Sonra da yeni mezunlardan yetişkinlere kadar farklı profillerde öğrenenlere hizmet etmemiz gerektiği ve kıdemli bir öğretim üyesinin öğretim danışmanı olarak görev yapacağı ekipler halinde öğretim yapacağımız gibi şeyler söylemeye başladı. Bölümdeki gerizekalının birinin ne öğreteceğime karar vermesine izin vereceğimi zannediyorsa aklını kaçırmış!. İşin en korkunç tarafı, Dekan bu saçmalıkların hepsine gerçekten inanıyor. 

Hepimizin ‘nasıl öğretilir’ konusunda eğitime tabi tutulacağımızı söylediğinde ise gerçekten paniğe kapıldım. Derslerimi alan öğrencilerin değerlendirmeleri oldukça iyi, çocuklar esprilerime bayılıyor ve kimsenin konumu nasıl öğreteceğimi bana söylemesine ihtiyacım yok!.. Bu ülkede kendi alanımdaki en iyi akademisyenlerden biriyim. Alandaki konuların en iyi nasıl öğretileceğini yöneticiler nereden bilecek? Hepsini geç, eğitime gidecek zamanı nereden bulacağım? Zaten başımı kaşıyacak zamanım yok. Neden bizi kendi halimize bırakıp, yapmak için para aldığımız şeyi yapmamıza izin vermiyorlar anlamıyorum. 

Eğer bu sohbet size birşeyler hatırlatıyorsa, bu kitap sizin için…

Lisans

 Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisans için ikon

Dijital Çağda Öğretim Copyright © by A.W. (Tony) Bates is licensed under a Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisans, except where otherwise noted.

Bu Kitabı Paylaş

Geri bildirim / Hatalar

Yorumlar kapalıdır.